Gravatar Profilim
Avukat Burak Demir Profil Fotoğrafı
Avukat
Burak Demir
Boşanma Avukatı

Boşanma Davalarında Kusur İlkesi

Boşanma davalarında kusur ilkesi, boşanma davalarında eşlerden birinin veya her ikisinin evlilik birliğini zedeleyici davranışlarının değerlendirilmesini ifade eder. Özellikle şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davalarında, kusur ilkesinin rolü büyük önem taşır. Bu yazıda, Boşanma davalarında kusur ilkesinin ne olduğu, Türk hukukundaki yeri, genel ve özel boşanma sebepleri açısından etkisi ve sonuçları detaylı bir şekilde ele alınacaktır.

Boşanma Davalarında Kusur İlkesi

Boşanma Davalarında Kusur İlkesinin Tanımı ve Önemi

Boşanma davalarında kusur ilkesi, eşlerden birinin evlilik birliğini sürdürmeyi imkânsız hale getiren davranışları nedeniyle sorumlu tutulmasını sağlayan bir hukuki prensiptir. Türk Medeni Kanunu’na göre, kusur ilkesi, boşanma sebeplerinin değerlendirilmesinde ve boşanmanın sonuçlarında (nafaka, tazminat, mal paylaşımı) belirleyici bir rol oynar. Şiddetli geçimsizlik, evlilik birliğinin temelinden sarsılması olarak tanımlanır ve bu durumda kusur, hangi eşin bu sarsılmaya yol açtığının tespitinde kullanılır.

Boşanma davalarında kusur ilkesi, özellikle özel boşanma sebeplerinde ve çekişmeli boşanma davalarında (zina, terk, hayata kast gibi) daha belirgin bir şekilde uygulanırken, genel boşanma sebeplerinde (şiddetli geçimsizlik, anlaşmalı boşanma) kusur aranmayabilir veya daha esnek bir şekilde değerlendirilir. Bu ilke, kusursuz veya daha az kusurlu eşin haklarını koruma amacı taşır ve adil bir yargılama süreci sağlar.

Kusur İlkesinin Türk Hukukundaki Yeri

Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesi, şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanmayı düzenler ve bu maddeye göre, evlilik birliği ortak hayatı sürdürmeyi imkânsız kılacak şekilde sarsılmışsa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Ancak, eğer davacı eş daha fazla kusurluysa, davalı eşin itiraz hakkı bulunur. Bu durum, boşanma davalarında kusur ilkesinin genel boşanma sebeplerinde de etkili olduğunu gösterir.

Özel boşanma sebeplerinde ise kusur ilkesi daha katı bir şekilde uygulanır. Örneğin, zina (TMK m. 161), hayata kast veya onur kırıcı davranış (TMK m. 162) gibi durumlarda, kusurlu eşin bu davranışları boşanma kararının temelini oluşturur. Boşanma davalarında kusur ilkesinin amacı, evlilik birliğinin bozulmasına yol açan tarafın sorumluluğunu belirlemek ve diğer eşin mağduriyetini önlemektir.

Boşanma Davalarında Kusur İlkesi Nedir

Boşanma Sebepleri ve Kusur İlkesinin Rolü

Boşanma sebepleri, Türk Medeni Kanunu’nda genel ve özel sebepler olarak ikiye ayrılır. Kusur ilkesi, bu sebeplerin her birinde farklı şekillerde uygulanır. Aşağıda, şiddetli geçimsizlik ve diğer sebepler bağlamında boşanma davalarında kusur ilkesinin rolü detaylı bir şekilde incelenmektedir.

Genel Boşanma Sebepleri ve Kusur İlkesi

Genel boşanma sebepleri, evlilik birliğinin temelinden sarsılması (şiddetli geçimsizlik), eşlerin anlaşması ve fiili ayrılık nedeniyle boşanmadır. Bu sebeplerde kusur ilkesi genellikle daha esnek bir şekilde değerlendirilir.

Şiddetli Geçimsizlik (Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması)

Şiddetli geçimsizlik, Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesinde düzenlenen en yaygın boşanma sebebidir. Bu durumda, evlilik birliği eşler için çekilmez hale gelmişse, boşanma davası açılabilir. Şiddetli geçimsizlikte, kusur ilkesinin rolü, özellikle boşanmanın sonuçları (nafaka, tazminat) açısından önem kazanır. Örneğin, Yargıtay kararlarına göre, bir eşin diğerine karşı sürekli hakaret etmesi, sadakat yükümlülüğüne aykırı davranması veya ailevi sorumluluklarını ihmal etmesi, şiddetli geçimsizliğe yol açan kusurlu davranışlar olarak kabul edilir.

Davacı eşin kusurlu olması, boşanma davasının reddedilmesine neden olmaz; ancak, daha fazla kusurluysa, davalı eşin itiraz hakkı bulunur. Bu itiraz, boşanmanın çocuklar veya aile açısından faydasız olacağı durumlarda reddedilebilir. Şiddetli geçimsizlik davalarında, kusur durumunun belirlenmesi, maddi ve manevi tazminat taleplerinde de etkili olur.

Anlaşmalı Boşanma ve Kusur İlkesi

Anlaşmalı boşanma (TMK m. 166/3), eşlerin boşanma konusunda karşılıklı irade beyanında bulunmalarıyla gerçekleşir. Bu durumda, kusur ilkesi aranmaz çünkü eşler boşanma kararını ortak bir şekilde almışlardır. Ancak, nafaka veya mal paylaşımı gibi konularda anlaşmazlık çıkarsa, kusur durumu dolaylı olarak değerlendirilebilir. Örneğin, eşlerden birinin şiddetli geçimsizlik nedeniyle evliliği sürdüremeyecek duruma gelmesi, anlaşmalı boşanma protokolünde tazminat taleplerine yansıyabilir.

Fiili Ayrılık Nedeniyle Boşanma

Fiili ayrılık (TMK m. 166/4), evlilik birliğinin sarsılmasına dayalı bir dava reddedildikten sonra, eşlerin bir yıl boyunca bir araya gelmemesi durumunda boşanma kararı verilmesini sağlar. Bu durumda da kusur ilkesi doğrudan aranmaz; ancak, ayrılığa yol açan olaylarda kusur, tazminat veya nafaka gibi sonuçlarda etkili olabilir.

Özel Boşanma Sebepleri ve Kusur İlkesi

Özel boşanma sebepleri, Türk Medeni Kanunu’nda sınırlı olarak sayılmıştır ve genellikle kusur ilkesine dayanır. Bu sebepler, evlilik birliğini doğrudan zedeleyen ağır kusurlu davranışları içerir.

Zina ve Kusur İlkesi

Zina (TMK m. 161), eşlerden birinin sadakat yükümlülüğüne aykırı davranarak üçüncü bir kişiyle cinsel ilişkiye girmesi durumudur. Zina, mutlak bir boşanma sebebidir ve kusur ilkesi bu durumda açıkça uygulanır. Zina yapan eş, kusurlu kabul edilir ve bu durum, boşanma kararının yanı sıra maddi-manevi tazminat taleplerinde de belirleyici olur. Örneğin, zina nedeniyle boşanma davasında, kusurlu eşin malvarlığındaki pay oranı azaltılabilir (TMK m. 236/2).

Hayata Kast, Pek Fena Muamele ve Onur Kırıcı Davranış

Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış (TMK m. 162), evlilik birliğini çekilmez hale getiren ağır kusurlu eylemleri kapsar. Örneğin, bir eşin diğerine fiziksel şiddet uygulaması, sürekli hakaret etmesi veya aşağılayıcı davranışlarda bulunması, bu kapsamda değerlendirilir. Bu tür davalarda, kusur ilkesi temel alınır ve hakim, kusurlu eşin davranışlarını detaylı bir şekilde inceler. Hayata kast gibi durumlarda, kusur kıyaslaması yapılmaz; çünkü yaşama hakkına yönelik bir saldırı, diğer kusurlarla karşılaştırılamaz.

Suç İşleme ve Haysiyetsiz Yaşam Sürme

Suç işleme ve haysiyetsiz yaşam sürme (TMK m. 163), eşlerden birinin yüz kızartıcı bir suç işlemesi veya haysiyetsiz bir yaşam sürmesi durumunda boşanma sebebidir. Örneğin, hırsızlık, dolandırıcılık gibi suçlar veya kumar bağımlılığı, kusurlu davranış olarak kabul edilir. Bu durumda, kusur ilkesi, suçun veya haysiyetsiz davranışın evlilik birliğine olan etkisini değerlendirirken kullanılır.

Terk

Terk (TMK m. 164), eşlerden birinin evlilik yükümlülüklerini yerine getirmemek amacıyla ortak hayatı terk etmesi ve haklı bir sebep olmaksızın dönmemesidir. Terk, mutlak bir boşanma sebebidir ve terk eden eş kusurlu kabul edilir. Hakim, terk eden eşin niyetini ve terkin süresini (en az 6 ay) değerlendirir. Terk nedeniyle boşanma davalarında, kusur ilkesi, maddi ve manevi tazminat taleplerinde önemli bir rol oynar.

Akıl Hastalığı

Akıl hastalığı (TMK m. 165), eşlerden birinin evlilik sonrası ortaya çıkan ve iyileşmesi mümkün olmayan bir akıl hastalığına yakalanması durumunda boşanma sebebidir. Bu durumda, kusur ilkesi aranmaz; çünkü akıl hastalığı, eşin iradesi dışında gelişen bir durumdur. Ancak, akıl hastalığının evlilik birliğini çekilmez hale getirmesi ve resmi sağlık raporuyla belgelenmesi gerekir. Akıl hastalığı nedeniyle boşanma davalarında, nafaka talepleri kusur aranmadan değerlendirilir.

Kusur İlkesinin Boşanmanın Sonuçlarına Etkisi

Boşanma davalarında kusur ilkesi, yalnızca boşanma kararının verilmesinde değil, aynı zamanda boşanmanın sonuçlarında da etkili olur. Aşağıda, kusur ilkesinin nafaka, tazminat ve mal paylaşımı üzerindeki etkileri incelenmektedir.

Nafaka ve Kusur İlkesi

Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesine göre, boşanma sonrası yoksulluğa düşecek eş, kusur durumu göz önünde bulundurularak nafaka talep edebilir. Ancak, daha fazla kusurlu olan eş, genellikle nafaka alma hakkına sahip değildir. Örneğin, şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davasında, sürekli hakaret eden veya sadakatsiz davranan eş, nafaka talebinde bulunamaz. Akıl hastalığı gibi kusur aranmayan durumlarda ise nafaka bağlanabilir.

Maddi ve Manevi Tazminat

Boşanma nedeniyle maddi veya manevi zarara uğrayan eş, kusur ilkesi çerçevesinde tazminat talep edebilir (TMK m. 174). Maddi tazminat, boşanma sonrası ekonomik kayıpları telafi etmek için; manevi tazminat ise duygusal zararları gidermek için verilir. Kusurlu eş, tazminat ödemekle yükümlü olabilir. Örneğin, zina veya onur kırıcı davranış nedeniyle boşanma durumunda, kusurlu eşten tazminat talep edilebilir.

Mal Paylaşımı

Boşanma sonrası mal paylaşımı, kusur ilkesinden dolaylı olarak etkilenebilir. Özellikle zina veya hayata kast gibi ağır kusurlu davranışlarda, kusurlu eşin edinilmiş mallardaki pay oranı azaltılabilir (TMK m. 236/2). Bu durum, kusur ilkesinin malvarlığı üzerindeki etkisini gösterir.

Boşanma davalarında kusur ilkesi, Türk Medeni Kanunu’nda boşanma sürecinin temel taşlarından biridir. Şiddetli geçimsizlik gibi genel boşanma sebeplerinde ve zina, terk, hayata kast gibi özel boşanma sebeplerinde, kusur ilkesinin uygulanma şekli farklılık gösterir. Kusur, yalnızca boşanma kararını değil, aynı zamanda nafaka, tazminat ve mal paylaşımı gibi sonuçları da etkiler. Özellikle şiddetli geçimsizlik davalarında, kusur ilkesinin doğru bir şekilde değerlendirilmesi, adil bir yargılama süreci için vazgeçilmezdir.

Hemen Ara 0532 561 94 30 WhatsApp Sizi Arayalım
×

    Sizi Arayalım

    KVKK ve Aydınlatma Metni’ni okudum, kabul ediyorum.